Netflix’in Yeni Dizisi Missing You Ve Perde Arkasından Özel Röportajlar

1 Ocak 2025’te Netflix’te izleyiciyle buluşacak olan Missing You, Harlan Coben’in çok satan romanından uyarlanan, derin duygular ve gerilimin mükemmel bir şekilde harmanlandığı bir hikâye. Başrolde, Rosalind Eleazar’ın canlandırdığı Dedektif Kat Donovan, kaybolan eski sevgilisinin izini sürerken yalnızca onunla değil, kendi geçmişinin karanlık sırlarıyla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Aşk, ihanet, çözülmemiş aile meseleleri… Her bir bölümde izleyiciyi daha da derine çeken bir atmosfer yaratan dizi hem psikolojik bir gerilim hem de duygusal bir keşif sunuyor.

Bu yazının arkasında, dizinin senaristi Victoria Asare Archer ile başrol oyuncuları Rosalind Eleazar ve Ashley Walters ile yaptığımız röportajlardan derlediğimiz özel detaylar var. Missing You, yalnızca gerilimli bir suç hikâyesi olmanın ötesine geçiyor; bir kadının içsel yolculuğuna ve çözülmemiş travmalarına ışık tutan bir yapım.

Missing You, 1 Ocak 2025’te Netflix’te ekranlara gelecek ve sadece Harlan Coben’in hayranlarını değil, gerilim dolu ve duygusal derinlik arayan herkesi ekran başına çekmeye aday. Kat Donovan’ın gözünden aşkın, kaybın ve sırların içinde kaybolmaya hazır olun. Gerilim ve duygusal zenginliğin birleşiminden doğan bu dizi, yılın en dikkat çeken yapımlarından biri olma yolunda hızla ilerliyor.

Netflix’in Yeni Dizisi “Missing You” Ve Perde Arkasından Özel Röportajlar 1 Ocak 2025’te Netflix’te izleyiciyle buluşacak olan Missing You, Harlan Coben’in çok satan romanından uyarlanan, derin duygular ve gerilimin mükemmel bir şekilde harmanlandığı bir hikâye. Başrolde, Rosalind Eleazar’ın canlandırdığı Dedektif Kat Donovan, kaybolan eski sevgilisinin izini sürerken yalnızca onunla değil, kendi geçmişinin karanlık sırlarıyla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Aşk, ihanet, çözülmemiş aile meseleleri… Her bir bölümde izleyiciyi daha da derine çeken bir atmosfer yaratan dizi hem psikolojik bir gerilim hem de duygusal bir keşif sunuyor. Bu yazının arkasında, dizinin senaristi Victoria Asare Archer ile başrol oyuncuları Rosalind Eleazar ve Ashley Walters ile yaptığımız röportajlardan derlediğimiz özel detaylar var. Missing You, yalnızca gerilimli bir suç hikâyesi olmanın ötesine geçiyor; bir kadının içsel yolculuğuna ve çözülmemiş travmalarına ışık tutan bir yapım. Missing You, 1 Ocak 2025’te Netflix’te ekranlara gelecek ve sadece Harlan Coben’in hayranlarını değil, gerilim dolu ve duygusal derinlik arayan herkesi ekran başına çekmeye aday. Kat Donovan’ın gözünden aşkın, kaybın ve sırların içinde kaybolmaya hazır olun. Gerilim ve duygusal zenginliğin birleşiminden doğan bu dizi, yılın en dikkat çeken yapımlarından biri olma yolunda hızla ilerliyor. Dizinin senaristi Victoria Asare Archer: “Aşk kör eder ama sevilme isteği kadar değil.” Bu projede yer almaya nasıl karar verdiniz? Nicola Shindler yıllardır uyarlanmaya çalışılan bir Harlan Coben kitabından bahsettiğinde, Quay Street Productions bu projeyi almıştı ve Nicola, hikâyenin benim için mükemmel bir malzeme olacağını düşündü. Kitabı elime aldığımda, bir oturuşta soluksuz okudum. Her sayfasını dikkatle inceledim ve sonunu tahmin etmeye çalıştım. Ancak Harlan Coben, zekice kurgulanan sürprizlerle beni hazırlıksız yakaladı. Kitabın finali, ters köşe öyle güçlüydü ki, hemen başa dönüp ipuçlarını fark etmek istedim. İşte Harlan’ın büyüsü burada yatıyor; sürprizler sadece şaşırtmak için değil, karakterlerin derinliklerinden beslenerek kurgulanıyor. Missing You, duygusal açıdan en yıkıcı finallerden birine sahip. Hem kalp kırıcı hem de güzellik taşıyan bir hikâye. Bu projede yer almak için bir an bile tereddüt etmedim. Bu kitabı televizyona uyarlarken karşılaştığınız en büyük zorluk neydi? Kitabı televizyona uyarlarken karşılaştığım en büyük zorluk, hikâyenin çoğunluğunun Kat’in kafasında ve kalbinde geçiyor olmasıydı. Kitapta Kat’ın duygularını ve düşüncelerini takip ediyorsunuz. Bu içsel dünyayı dramatize edip büyük bir olay örgüsüne dökmek oldukça zordu. Bu yüzden diziyi sadece beş bölümle sınırladık. Hikâyenin tempolu olmasına ve tek bir karakterin bakış açısına odaklanan bir anlatım tarzı benimsedik. Bu yaklaşım, Missing You’yu Harlan Coben’in diğer uyarlamalarından ayıran en belirgin farklardan biri. Bu bir aşk hikayesi mi? Evet, bu hikâye oldukça karanlık ve acımasız olsa da aynı zamanda derin bir aşk hikayesi. Terk eden bir adamı hâlâ seven bir kadının duygusal yolculuğunu anlatıyor. Romantizmi çok severim; büyük bir aşk romanı okuyucusuyum ve bu epik aşkı, karanlık ve acı verici unsurlarla harmanlama fırsatım olduğu için çok heyecanlandım. Harlan’ın çoğu hikayesi aileler ve topluluklar üzerine olsa da bu hikâye, aşk temasını çok güçlü bir şekilde hissedilen ilk yapımdı. Kitapta geçen bir söz çok hoşuma gitmişti: “Aşk kör eder ama sevilme isteği kadar değil.” Bu, dizinin temel felsefesiydi. Karakterlerin arkadaşlarına, ailelerine ve partnerlerine olan sevgileriyle şekillenen bir hikâye çıktı. Romantik, trajik ve zorlayıcı bir aşk hikayesi doğdu ve bu birleşim gerçekten benzersiz oldu. DI Kat Donovan’ı yazmayı ilginç kılan nedir? Genellikle depresif ve yalnız dedektif tiplemesi klasik bir tema olsa da, Kat’ı yazarken onu neşeli ve canlı kılmak istedik. Çünkü hikâyenin ana odak noktası, onun gerçeği ve cevapları arayışı. Başlangıçta Kat’ı sevmek önemli, bu yüzden içindeki karanlık ve savunmasızlık olsa da, çok fazla sıcaklık ve enerji taşıyan bir karakter olmalıydı. Rosalind, karakteri ilk okuduğunda tam olarak bunu anladı: Kat güçlü, zeki ama aynı zamanda savunmasız ve kötü kararlar verebilen birisi. Kat, izlerken eğlenceli bir karakter haline geliyor. Kat’ı yazmak büyük bir keyifti, onu izlemekse bir o kadar heyecan verici. Kat ile Josh arasındaki bağ, kaybettikleri şeylerle tüm hikâyeyi şekillendiriyor. Bu dinamik hakkında ne düşünüyorsunuz? Josh, diğer karakterlerin zihinlerinde oldukça büyük bir yer tutuyor. Sürekli konuşulan ve özlemi çekilen bir figür. Kat ile Josh arasındaki kimya gerçekten muazzam. Hikayenin duygusal temelini bu oluşturuyor. Bu derin bağ, kaybedilen bir aşkın ve geçmişin yaralarının izlerini taşıyor, ancak aynı zamanda geçmişin karanlık yüzüyle de yüzleşmeyi içeriyor. Ashley’nin performansını gördükten sonra, onu her romantik başrolde görmek istememek elde değil. Kat ve Clint’in ilişkisini nasıl tanımlarsınız ve Lenny Henry bu role ne kattı? Lenny Henry ile çalışmak, tarif edilemez bir deneyimdi. Sete adım attığı anda herkesin ona duyduğu derin saygıyı ve sevgiyi hissediyorsunuz. Clint karakterine hayat verdiğinde, onun sadece bir baba değil, bir kahraman olduğunu hemen anlıyorsunuz. Lenny, Clint’i güçlü ve sevgi dolu bir şekilde canlandırdı, bu da onun Kat’ı güçlü, özgüvenli ve tutkulu bir kadın olarak yetiştirdiğini görmek açısından çok doğal geldi. Lenny’nin performansı, Clint’in derinliklerini izleyiciye çok net bir şekilde sundu. Clint, Kat’ın temellerini inşa eden kişi. Onun varlığı, hikâyeye duygusal bir katman ekledi. Kitaptan hangi karakter daha fazla değişti? Aqua, kitapta en çok değişen karakter olabilir. Aqua, yaklaşık 10 yıl önce yazıldığında dönemin algılarıyla şekillenmişti. Zamanla, transgender karakterlere bakış açımız çok daha olgunlaştı. Mary Malone ile birlikte Aqua’yı yazarken, dikkatli olmamız gerekti. Aqua’nın dürüst, doğru ve duyarlı bir şekilde yansıtılması için birçok grup ve uzmandan destek aldık. Kat’ın Aqua ve Stacey ile olan arkadaşlığının hayatındaki önemi nedir? Hikâyenin temelinde, topluluk ve arkadaşlık çok önemli bir yer tutuyor. Kat’ın arkadaşları ve ailesi, onun hayatını şekillendiren temel unsurlar. Kat, çevresindeki insanlarla iç içe geçmiş bir yaşam sürüyor. Arkadaşlarıyla paylaştığı kahkahalar, onların yanında olmak istiyorsunuz. Onların birlikte geçirdiği zaman, Kat’ı daha yakından tanımamıza yardımcı oluyor. Hangi diğer karakterleri yazarken özellikle keyif aldınız? Kat’ın teyzeleri çok keyifliydi. Kitapta çok fazla yer almasa da Harlan ile ilk toplantımızda bu teyzeler hakkında konuştuk ve onları yazmanın ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Teyzeler, topluluk ve tarih bağlamında çok önemli bir yer tutuyor. Yaşlı, karmaşık ve ilginç siyah kadınlar, hayatları ve sırlarıyla hikâyeyi zenginleştiriyor. Flört uygulamaları hakkında herhangi bir araştırma yaptınız mı? Evet, çünkü hikâyenin büyük bir kısmı, karakterlerin aşka duydukları umutsuz arayışı ve bunun için her şeyi göze almalarını konu alıyor. Romantik dolandırıcılıkların nasıl etkili olabildiği üzerine derinlemesine araştırmalar yaptık. Belgeseller izledik, makaleler okuduk ve flört uygulamalarıyla ilgili kötü deneyimler yaşayan insanlarla konuştuk. Çoğu insan, bunun yalnızca yaşlı veya yalnız bireyleri hedef aldığını düşünse de aslında her yaştan ve kültürden insan bu tuzaklara düşebiliyor. İnsanlar duygusal olarak savunmasız hale gelebiliyor ve çevrimiçi bir yabancının onları kandırması kolay olabiliyor. Missing You’da keşfetmekten en çok heyecan duyduğunuz mekanlar hangileriydi? Kırsal bir bölgede yaşamam nedeniyle, doğal manzaralar bizim için çok önemliydi. Ancak kırsalın karanlık yönlerini keşfetmek istedik. Titus’un dünyasında, masumiyetin simgesi bir çiftlik değil, karanlık, dağınık, çamurlu bir yer bulduk. Şiddetli yağmurun olduğu bir gün, bu atmosferi mükemmel bir şekilde yakaladık. Hayata geçirilmesinden en çok heyecan duyduğunuz bir sahne var mıydı? Bölüm birin sonunda, Kat’ın kaybolan Josh ile ilgili yaptığı keşif çok heyecan vericiydi. O sahne, Kat’ın içsel yolculuğunun bir dönüm noktasıydı ve bu geçişi ekrana yansıtmak gerçekten heyecan vericiydi. Kat’ın Josh’u arayışındaki psikolojik gerilim çok yüksek ve bu sahnede hem karakterin derinliği hem de hikâyenin teması yoğun bir şekilde izleyiciye aktarılıyor. Sahnenin çekimleri ve atmosferi de çok güçlüydü. Özellikle karakterlerin duygusal anlarında kamera açıları ve ışıklandırmalar, gerilimi pekiştiriyordu. Bu an, izleyicilerin Kat’la empati kurmasını ve ona bağlanmasını sağlayacak çok önemli bir andı. Setteki en unutulmaz anınız nedir? Setin en unutulmaz anı, Lenny Henry ile çalıştığımız sahnelerden biriydi. Lenny’nin çok doğal ve enerjik bir şekilde Clint karakterini canlandırması, onu izlemek gerçekten büyüleyiciydi. Bir sahnede, Kat ile Clint arasındaki ilişkilerin derinliğini anlamaya çalışan bir konuşma vardı. Lenny’nin bu konuşmayı o kadar içten ve etkili bir şekilde oynayarak, izleyiciyi duygusal olarak sahnenin içine çekmesi, setin en unutulmaz anlarından biriydi. Ayrıca Rosalind’in bir sahnede, duygusal bir patlama yaşadığı an da çok etkileyiciydi. Bu tür anlar, setin çok doğal ve samimi bir yer olduğunu hissettiriyor. Harlan Coben ile iş birliği yapmak nasıl bir deneyimdi? Harlan Coben ile çalışmak harika bir deneyimdi. Onun hikayelerine olan bağlılığı ve yaratıcı sürecine olan yaklaşımı çok ilham vericiydi. Harlan’ın derinlemesine karakter çözümlemeleri ve güçlü hikâye yapıları, projeyi daha da zenginleştirdi. Onunla her konuda açık bir iletişim kurabilmek, çok değerliydi. Harlan’ın kitapları, sadece sürükleyici değil, aynı zamanda insan doğası ve ilişkileri üzerine derinlemesine bir bakış sunuyor. Onunla birlikte çalışarak, bu hikâyeyi daha da katmanlı hale getirmek için birçok yaratıcı fikir paylaştık. Harlan, sürekli olarak karakterlerin içsel çatışmalarını ve duygusal derinliklerini ön planda tutmamız gerektiğini vurguladı, bu da dizinin çok güçlü bir temele oturmasını sağladı. Diziyi izlerken izleyicilerin hangi duyguları hissetmesini umuyorsunuz? İzleyicilerin diziyi izlerken, karakterlerle duygusal bir bağ kurmalarını ve onları anlamaya çalışmalarını umuyorum. Missing You’nun merkezinde kayıp, özlem, sevgi ve bağlılık var. Bu, izleyicilerin kendi hayatlarına dair duygusal bir yankı bulmalarını sağlayabilir. Ayrıca, büyük bir gerilim ve sürpriz ile izleyiciyi şaşırtmayı da hedefledik. Harlan Coben’in tarzına uygun olarak, hikâye ilerledikçe her şeyin daha karmaşık hale gelmesini ve izleyicilerin tahmin edemeyecekleri bir şekilde sona ulaşmasını istedik. Dizinin sonunda izleyiciler, karakterlerin yaşadığı duygusal yolculuğun derinliğini hissedecekler ve bu onları düşündürecek. Ama en önemlisi, izleyicilerin bu hikâyeyi izlerken gerçek bir bağ kurmalarını ve sonrasında uzun süre akıllarından çıkarmamalarını umuyorum. “Missing You”daki Kat rolüyle, Rosalind Eleazar: “Kat Donovan, yalnızca bir dedektif değil, kendi içinde çözülmeye çalışan bir kadın.” Daha önce Slow Horses gibi gerilim yüklü dizilerde de rol aldınız. Peki, Missing You ile bunları nasıl karşılaştırırsınız? Her iki yapım da gerilim türünde olsa da, çok farklı yaklaşımlara sahipler. Harlan Coben projeleri sürekli yön değiştirir ve sizi bir an olsun rahat bırakmaz; her an bir sürprizle karşılaşırsınız. Harlan’ın hikâyeleri, sizi her zaman beklenmedik bir yere götürür. Slow Horses ise, aslında bir casusluk dünyasını anlatan ama daha çok ilişkiler üzerine kurulu bir yapım. Adeta bir ofis draması gibi, çok katmanlı bir hikâye. Coben’in yapımlarında gizem sürekli ön planda ve izleyiciyi hep diken üstünde tutar. Slow Horses ise daha çok karakter dinamiklerine odaklanır ve türe bağlı kalmadan, ilişkiler üzerinden derinleşir. Ashley Walters, bir dizide başrol oynamanın ne kadar zorlu bir sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Bu durum sizin için de geçerli miydi? Kesinlikle. Bu, benim ilk büyük başrolüm. Hikâyenin tüm yükü üzerinizde oluyor ve bu, oldukça büyük bir sorumluluk. Rolü üstlenmek benim için büyük bir meydan okumaydı ama aynı zamanda muazzam bir deneyimdi. Kat’in Missing You içindeki duygusal yolculuğunu sizce en çok ne etkiliyor? Kat’in yaşadığı travma, onu derinden etkileyen ve hayatını şekillendiren olaylarla başa çıkma yöntemleri üzerine güçlü bir merakım var. Kat ve ailesi, yaşadıkları travmalar hakkında konuşmuyorlar. Bu durum, Kat’in iç dünyasında büyük bir çatışma yaratıyor. Dışarıya karşı güçlü ve kararlı bir imaj çizerken, içsel dünyasında derin bir kırılganlık ve güvensizlik taşıyor. Acıyı hissetmekten kaçınması, dünyasının tamamen altüst olmasını engellemeye yönelik bir savunma mekanizması. Bu içsel çatışma, Kat’in yolculuğunu çok daha derinleştiriyor. Kat’in içinde gerçekten büyük bir öfke var, değil mi? Evet, kesinlikle. Kat’in içinde yıllarca biriken büyük bir öfke var. Birçok sorusu cevapsız kalmış ve bu da onu derinden etkiliyor. Babasının ölümünü hâlâ kabul edemiyor. Kat, polis ailesinin bir parçası olarak büyüdü, babasıyla birlikte küçük yaşlarda karakola giderdi. Şimdi ise, babasının en yakın arkadaşları olan Stagger ve Kohl ile bir dedektif olarak yüzleşmesi zorlaşıyor. Kat, akıl sağlığını sorgulamalı mı, yoksa babasının ölümünde şüpheli bir durum mu vardı, bunu anlamaya çalışıyor. İlk kez, Matt Jay Willis’in canlandırdığı bir diyetisyenle randevuda görüyoruz Kat’i. O sahne nasıldı? O sahne aşırı komikti. Kat, Darryl ile çıktığı randevuda, kendini bir kabin memuru olarak tanıtıp Abu Dabi’ye uzun mesafeli uçuşlar yaptığını söylüyor. Aslında bilmeden. Darryl ile olan bu ilk randevu sahnesi, Kat’in sert ve kararlı polis imajından uzaklaşıp, günlük hayatta daha kırılgan bir tarafını yansıttığı nadir anlardan biri. Bu sahne, onun hala geçmiş travmalarına rağmen insanlarla bağ kurmaya çalıştığını, ama aynı zamanda bunu yaparken kendi savunma mekanizmalarını devreye soktuğunu gösteriyor. Aqua ve Stacey ile olan arkadaşlık, Kat için ne kadar önemli? Bu arkadaşlık Kat için çok değerli. Kat’in çok fazla arkadaşı yok, yalnızca iki yakın arkadaşı var. Aqua, Kat’in uzun zamandır tanıdığı bir arkadaş ve aralarındaki ilişki derin. Aqua, Kat’i Josh ile tanıştıran kişiydi ve bu bağ, ortak bir travmayı da paylaşıyor. Stacey ise, Kat’in hayatına Josh’tan sonra giren, enerjik ve neşeli bir karakter. Stacey’nin pozitif tavırları, Kat’in ağır ve derin konuşmalar yapmayı pek tercih etmediği bir dünyada ona farklı bir bakış açısı sunuyor. Aqua ve Stacey, Kat için çok önemli ve Kat de onları aynı şekilde önemsiyor. Stacey, Kat’e Melody Cupid adlı bir flört uygulamasını denemeyi öneriyor. Bu uygulama, çiftleri müzik zevklerine göre eşleştiriyor. Peki, müzik zevkinizdeki bir uyumsuzluk sizin için ilişkiyi bitirme nedeni olur muydu? Kesinlikle olurdu! Ağır metal müzik hiç çekilmez! (Gülüyor) Peki, Karaoke sahnesinde Ashley Walters ile çalışmak nasıldı? O sahne oldukça zordu çünkü şarkıyı dışarıdan duymuyorduk; sadece kulağımızda bir ses vardı. İzleyiciler alkışlayamıyordu ya da ses çıkaramıyordu, bu yüzden yalnızca kendi sesimizi duyabiliyorduk. Oldukça garip bir deneyim oldu! Josh ve Kat ilk ne zaman birbirlerine yakınlaştılar? Bazen insanlar arasında öyle bir şey olur ki, anında bir bağ kurulur. Aralarındaki enerji o kadar uyumludur ki, hemen birbirlerini anlarlar. Kat ile Josh arasındaki ilişki de tam olarak böyle, bir anda yakınlaşan bir bağ. Kat, Josh’un yüzünü flört uygulamasında gördüğünde nasıl bir tepki verir? Kat tamamen şok olur. O kadar çok soru vardır kafasında… Josh’un evlenip eşini kaybettikten sonra flört uygulamasına giriyor olması, Kat’i fazlasıyla şaşırtır. Cevapsız pek çok soru vardır ve Kat, “Ben şimdi ne yapmalıyım?” diye düşünür. Ben bir romantik olarak, Kat’in Josh’u sevmediğini sanmıyorum. Belki kabul etmese de o sevgi hâlâ içindedir. Kat’in annesi Odette (Brigid Zengeni) ve rahmetli babası Clint (Lenny Henry) ile olan ilişkilerini nasıl tanımlarsınız? Kat, babasına çok düşkündü, onunla çok yakın bir ilişkisi vardı. Babasını biraz idealize etmişti, bu da Kat’in dünyasında karmaşık bir yer tutuyor. Babasının ölümünden sonra annesiyle daha yakınlaştı. Kat, annesine çok saygı duyuyor ama annesi geçmişi fazla kurcalamak istemiyor. Hayatına devam etmek istiyor ve Kat’in de aynı şekilde ilerlemesini arzu ediyor. Brigid ile müthiş bir kimya yakaladık; Kat hâlâ annesinin küçük kızı, ama ikisi de güçlü, hayatta kalmış kadınlar. Bu dizideki dövüş sahneleri sizin için keyifli oldu mu? Kesinlikle! Benim için; dövüş sahneleri her zaman eğlencelidir. Slow Horses’ta da oldukça keyif almıştım. Stunt dublörü kullanmayı pek sevmiyorum, mümkün olduğunca her şeyi kendim yapmak istiyorum. Missing You’daki mutfak sahnesi çok eğlenceliydi, ortalık sular içinde kaldı ama ben hala topuklu ayakkabılarla dövüşüyordum. Ashley Walters: “Karım duymasın ama, daha önce bu kadar gerçekçi bir ilişki hem senaryoda hem de ekranda görmedim.” “Missing You”yu nasıl tanımlarsınız? Diğer Harlan Coben gerilimlerinden daha romantik görünüyor. Bu dizi için “şiirsel” derdim. Harlan Coben’in tipik gerilim unsurları burada da var tabii; sürprizler, gizem, olayların sürekli yön değiştirmesi… Ama Missing You, karakter derinliği açısından tamamen farklı bir yer ediniyor. Victoria Asare-Archer, bu dengeyi öyle bir ustalıkla kurmuş ki, her sahne sanki bir tiyatro performansı gibiydi. Rosalind Eleazar ile birlikte çektiğimiz sahnelerde, zaman zaman kendimizi bir sahnede değil, bambaşka bir dünyada hissediyorduk. Genelde bu tür dizilerde bilgi vermek ön planda olur, ama burada her şey akışa bırakılmış, şiirsel bir anlatımla sunulmuştu. Harlan Coben’in önceki dizilerinin hayranı mıydınız? Evet, özellikle Fool Me Once beni gerçekten çok etkilemişti. O projelerin dünya çapında nasıl yankı uyandırdığını biliyordum, ama bu fenomenin büyüklüğünü o kadar da fark etmemiştim. Fool Me Once yayınlandığında, herkesin onu konuştuğunu görüp gerçekten etkilenmiştim. Nicola Shindler ile uzun zamandır tanışıyordum ve kariyerimle ilgili sohbetlerimiz oluyordu. Bu proje karşıma çıkınca, Nicola bana “Bu, bahsettiğin türde bir şey. Yapmak ister misin?” diye sordu. Senaryo henüz hazır değildi, sadece kitabı okuyarak karar vermem gerekti. Ama oyuncu kadrosunu, Victoria’yı, Harlan’ı ve Netflix’i bildiğim için tereddüt etmeden katıldım. “Top Boy”da hem yapım hem de oyunculukla ilgilendiniz. Missing You’da sadece oyunculuk yapmayı tercih ettiniz. Neden? Bir yıl boyunca A Thousand Blows üzerinde çalışıp yönetmenlik yapıyordum, ve açıkçası sadece oyunculuk yapmak istedim. Bu proje bana, üzerimdeki baskıyı hafifleten ama aynı zamanda beni zorlayan bir deneyim sundu. Josh, Top Boy’daki Dushane’in tam zıttıydı. O bir gazeteci, romantik bir adam, kültürel çeşitliliklere açık ve yemek, müzik gibi konularda farklı bakış açılarına sahip. Konuşma tarzı ve hareketleriyle bambaşka bir karakterdi. Böyle bir karakteri uzun zamandır oynamamıştım, bu yüzden Josh’u canlandırmak gerçekten büyüleyiciydi. Josh ve Kat’in ilişkisi, Josh’un gizemli bir şekilde kaybolmasından önce nasıldı? İlişkileri, olabileceği en sağlıklı ve sevgi dolu şekliyle ilerliyordu. Derin bir bağları vardı ve birbirlerine son derece bağlıydılar. Aşkları güçlüydü ve her iki taraf da birbirine her an destek oluyordu. Flashback sahnelerinde, izleyiciler bu ilişkinin ne kadar derin olduğunu çok net bir şekilde görebilecek. Gerçekten çok güzel bir ilişkileriydi. Belki karım duymasın ama, böyle gerçekçi bir ilişkiyi daha önce hiç senaryoda ya da ekranda görmedim. Missing You’daki Melody Cupid flört uygulaması, çiftleri müzik zevklerine göre eşleştiriyor. Eğer hâlâ flört hayatınızda olsaydınız, müzik zevkinizdeki bir uyumsuzluk sizin için bir dealbreaker olur muydu? Aşık olduğum biri olsaydı, ne dinlediği çok da umurumda olmazdı. Ben her tür müziği severim ama tabii ki kimseyi kırmak istemem. Techno müzik uzun süre dinlersem beni rahatsız edebilir. (Gülüyor) Kat ve Josh’un şarkısı John Waite’in ‘Missing You’. Güçlü baladların hayranı mısınız? Bir karaokefavoriniz var mı? Keşke dizinin adı I Don’t Want to Miss a Thing ya da başka bir Aerosmith şarkısı olsaydı, en azından o şarkıyı bilirdim! Ama bu şarkıyı daha önce hiç duymamıştım. Karaoke sahnesinde söyledik ve oldukça gerçekçi bir anıydı. Aslında karaoke yapmayı pek sevmem, ama o sahnede izleyiciler sessizce sizi izlerken şarkı söylemek biraz garipti. Şimdi bu şarkıyı kesinlikle biliyorum! Josh, Kat’in babası Clint ile nasıl bir ilişkiye sahipti? Josh ve Clint arasında güçlü bir bağ vardı ama Clint’in kimliği ve karakteri hakkında bazı soru işaretleri de vardı. Josh’un gazetecilik tutkusu ve işine olan bağlılığı, ona Clint’in karanlık sırlarını ortaya çıkarmayı sağladı. Bu da, aralarındaki ilişkiyi karmaşık hale getiren önemli bir unsurdu. Lenny Henry, sette çok eğlendiğinizi söylüyor. Onun size ‘21 Seconds’ şarkısını söylediği an nasıldı? Keşke kaydetseydim! O kadar komikti ki! Lenny Henry benim idolümdü. İlk filmini kendi prodüksiyon şirketiyle yaptığı Alive and Kicking’i izlediğimde, bir İngiltere’li siyah adamın başrolde olduğunu görmüştüm. O film, bana da bu işi yapabileceğimi gösterdi. Şimdi onunla yan yana durmak, kariyerinin bu döneminde onu izlemek gerçekten çok değerli. Josh, Kat’in en yakın arkadaşları Stacey ve Aqua ile nasıl anlaşıyor? Aqua ile çok yakın bir ilişkisi var, adeta en iyi arkadaş gibiler. Gerçek hayatta da böyle değil midir? Mesela eşimin arkadaşları, benim de arkadaşım olur. Çoğu zaman buna mecbur kalırsınız. Favori mekanınız hangisiydi? Sanırım en çok The Askia Inn pub’ını sevdim. Orada birçok farklı sahne çektik ve setin sürekli değişmesi gerekiyordu. Flashback sahnelerimiz vardı, bu yüzden set tasarımının sıkça yenilenmesi gerekiyordu. O pub’da karaoke yaptık ve çok özel bir sahne vardı: Josh’un Kat’e evlenme teklif ettiği an. Manchester’ın merkezinde olan o mekan, gerçekten harika bir yerdi. Ben ve Kofi (güvenlik şefim) istediğimiz zaman gidip yemek yiyebiliyorduk.

Dizinin senaristi Victoria Asare Archer: “Aşk kör eder ama sevilme isteği kadar değil.”

Bu projede yer almaya nasıl karar verdiniz?

Nicola Shindler yıllardır uyarlanmaya çalışılan bir Harlan Coben kitabından bahsettiğinde, Quay Street Productions bu projeyi almıştı ve Nicola, hikâyenin benim için mükemmel bir malzeme olacağını düşündü. Kitabı elime aldığımda, bir oturuşta soluksuz okudum. Her sayfasını dikkatle inceledim ve sonunu tahmin etmeye çalıştım. Ancak Harlan Coben, zekice kurgulanan sürprizlerle beni hazırlıksız yakaladı. Kitabın finali, ters köşe öyle güçlüydü ki, hemen başa dönüp ipuçlarını fark etmek istedim. İşte Harlan’ın büyüsü burada yatıyor; sürprizler sadece şaşırtmak için değil, karakterlerin derinliklerinden beslenerek kurgulanıyor. Missing You, duygusal açıdan en yıkıcı finallerden birine sahip. Hem kalp kırıcı hem de güzellik taşıyan bir hikâye. Bu projede yer almak için bir an bile tereddüt etmedim.

Bu kitabı televizyona uyarlarken karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

Kitabı televizyona uyarlarken karşılaştığım en büyük zorluk, hikâyenin çoğunluğunun Kat’in kafasında ve kalbinde geçiyor olmasıydı. Kitapta Kat’ın duygularını ve düşüncelerini takip ediyorsunuz. Bu içsel dünyayı dramatize edip büyük bir olay örgüsüne dökmek oldukça zordu. Bu yüzden diziyi sadece beş bölümle sınırladık. Hikâyenin tempolu olmasına ve tek bir karakterin bakış açısına odaklanan bir anlatım tarzı benimsedik. Bu yaklaşım, Missing You’yu Harlan Coben’in diğer uyarlamalarından ayıran en belirgin farklardan biri.

Bu bir aşk hikayesi mi?

Evet, bu hikâye oldukça karanlık ve acımasız olsa da aynı zamanda derin bir aşk hikayesi. Terk eden bir adamı hâlâ seven bir kadının duygusal yolculuğunu anlatıyor. Romantizmi çok severim; büyük bir aşk romanı okuyucusuyum ve bu epik aşkı, karanlık ve acı verici unsurlarla harmanlama fırsatım olduğu için çok heyecanlandım. Harlan’ın çoğu hikayesi aileler ve topluluklar üzerine olsa da bu hikâye, aşk temasını çok güçlü bir şekilde hissedilen ilk yapımdı. Kitapta geçen bir söz çok hoşuma gitmişti: “Aşk kör eder ama sevilme isteği kadar değil.” Bu, dizinin temel felsefesiydi. Karakterlerin arkadaşlarına, ailelerine ve partnerlerine olan sevgileriyle şekillenen bir hikâye çıktı. Romantik, trajik ve zorlayıcı bir aşk hikayesi doğdu ve bu birleşim gerçekten benzersiz oldu.

DI Kat Donovan’ı yazmayı ilginç kılan nedir?

Genellikle depresif ve yalnız dedektif tiplemesi klasik bir tema olsa da, Kat’ı yazarken onu neşeli ve canlı kılmak istedik. Çünkü hikâyenin ana odak noktası, onun gerçeği ve cevapları arayışı. Başlangıçta Kat’ı sevmek önemli, bu yüzden içindeki karanlık ve savunmasızlık olsa da, çok fazla sıcaklık ve enerji taşıyan bir karakter olmalıydı. Rosalind, karakteri ilk okuduğunda tam olarak bunu anladı: Kat güçlü, zeki ama aynı zamanda savunmasız ve kötü kararlar verebilen birisi. Kat, izlerken eğlenceli bir karakter haline geliyor. Kat’ı yazmak büyük bir keyifti, onu izlemekse bir o kadar heyecan verici.

Kat ile Josh arasındaki bağ, kaybettikleri şeylerle tüm hikâyeyi şekillendiriyor. Bu dinamik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Josh, diğer karakterlerin zihinlerinde oldukça büyük bir yer tutuyor. Sürekli konuşulan ve özlemi çekilen bir figür. Kat ile Josh arasındaki kimya gerçekten muazzam.  Hikayenin duygusal temelini bu oluşturuyor. Bu derin bağ, kaybedilen bir aşkın ve geçmişin yaralarının izlerini taşıyor, ancak aynı zamanda geçmişin karanlık yüzüyle de yüzleşmeyi içeriyor. Ashley’nin performansını gördükten sonra, onu her romantik başrolde görmek istememek elde değil.

Kat ve Clint’in ilişkisini nasıl tanımlarsınız ve Lenny Henry bu role ne kattı?

Lenny Henry ile çalışmak, tarif edilemez bir deneyimdi. Sete adım attığı anda herkesin ona duyduğu derin saygıyı ve sevgiyi hissediyorsunuz. Clint karakterine hayat verdiğinde, onun sadece bir baba değil, bir kahraman olduğunu hemen anlıyorsunuz. Lenny, Clint’i güçlü ve sevgi dolu bir şekilde canlandırdı, bu da onun Kat’ı güçlü, özgüvenli ve tutkulu bir kadın olarak yetiştirdiğini görmek açısından çok doğal geldi. Lenny’nin performansı, Clint’in derinliklerini izleyiciye çok net bir şekilde sundu. Clint, Kat’ın temellerini inşa eden kişi. Onun varlığı, hikâyeye duygusal bir katman ekledi.

Kitaptan hangi karakter daha fazla değişti?

Aqua, kitapta en çok değişen karakter olabilir. Aqua, yaklaşık 10 yıl önce yazıldığında dönemin algılarıyla şekillenmişti. Zamanla, transgender karakterlere bakış açımız çok daha olgunlaştı. Mary Malone ile birlikte Aqua’yı yazarken, dikkatli olmamız gerekti. Aqua’nın dürüst, doğru ve duyarlı bir şekilde yansıtılması için birçok grup ve uzmandan destek aldık.

 Kat’ın Aqua ve Stacey ile olan arkadaşlığının hayatındaki önemi nedir?

Hikâyenin temelinde, topluluk ve arkadaşlık çok önemli bir yer tutuyor. Kat’ın arkadaşları ve ailesi, onun hayatını şekillendiren temel unsurlar. Kat, çevresindeki insanlarla iç içe geçmiş bir yaşam sürüyor. Arkadaşlarıyla paylaştığı kahkahalar, onların yanında olmak istiyorsunuz. Onların birlikte geçirdiği zaman, Kat’ı daha yakından tanımamıza yardımcı oluyor.

Hangi diğer karakterleri yazarken özellikle keyif aldınız?

Kat’ın teyzeleri çok keyifliydi. Kitapta çok fazla yer almasa da Harlan ile ilk toplantımızda bu teyzeler hakkında konuştuk ve onları yazmanın ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Teyzeler, topluluk ve tarih bağlamında çok önemli bir yer tutuyor. Yaşlı, karmaşık ve ilginç siyah kadınlar, hayatları ve sırlarıyla hikâyeyi zenginleştiriyor.

Flört uygulamaları hakkında herhangi bir araştırma yaptınız mı?

Evet, çünkü hikâyenin büyük bir kısmı, karakterlerin aşka duydukları umutsuz arayışı ve bunun için her şeyi göze almalarını konu alıyor. Romantik dolandırıcılıkların nasıl etkili olabildiği üzerine derinlemesine araştırmalar yaptık. Belgeseller izledik, makaleler okuduk ve flört uygulamalarıyla ilgili kötü deneyimler yaşayan insanlarla konuştuk. Çoğu insan, bunun yalnızca yaşlı veya yalnız bireyleri hedef aldığını düşünse de aslında her yaştan ve kültürden insan bu tuzaklara düşebiliyor. İnsanlar duygusal olarak savunmasız hale gelebiliyor ve çevrimiçi bir yabancının onları kandırması kolay olabiliyor.

Missing You’da keşfetmekten en çok heyecan duyduğunuz mekanlar hangileriydi?

Kırsal bir bölgede yaşamam nedeniyle, doğal manzaralar bizim için çok önemliydi. Ancak kırsalın karanlık yönlerini keşfetmek istedik. Titus’un dünyasında, masumiyetin simgesi bir çiftlik değil, karanlık, dağınık, çamurlu bir yer bulduk. Şiddetli yağmurun olduğu bir gün, bu atmosferi mükemmel bir şekilde yakaladık.

Missing You

Hayata geçirilmesinden en çok heyecan duyduğunuz bir sahne var mıydı?

Bölüm birin sonunda, Kat’ın kaybolan Josh ile ilgili yaptığı keşif çok heyecan vericiydi. O sahne, Kat’ın içsel yolculuğunun bir dönüm noktasıydı ve bu geçişi ekrana yansıtmak gerçekten heyecan vericiydi. Kat’ın Josh’u arayışındaki psikolojik gerilim çok yüksek ve bu sahnede hem karakterin derinliği hem de hikâyenin teması yoğun bir şekilde izleyiciye aktarılıyor. Sahnenin çekimleri ve atmosferi de çok güçlüydü. Özellikle karakterlerin duygusal anlarında kamera açıları ve ışıklandırmalar, gerilimi pekiştiriyordu. Bu an, izleyicilerin Kat’la empati kurmasını ve ona bağlanmasını sağlayacak çok önemli bir andı.

Setteki en unutulmaz anınız nedir?

Setin en unutulmaz anı, Lenny Henry ile çalıştığımız sahnelerden biriydi. Lenny’nin çok doğal ve enerjik bir şekilde Clint karakterini canlandırması, onu izlemek gerçekten büyüleyiciydi. Bir sahnede, Kat ile Clint arasındaki ilişkilerin derinliğini anlamaya çalışan bir konuşma vardı. Lenny’nin bu konuşmayı o kadar içten ve etkili bir şekilde oynayarak, izleyiciyi duygusal olarak sahnenin içine çekmesi, setin en unutulmaz anlarından biriydi. Ayrıca Rosalind’in bir sahnede, duygusal bir patlama yaşadığı an da çok etkileyiciydi. Bu tür anlar, setin çok doğal ve samimi bir yer olduğunu hissettiriyor.

Harlan Coben ile iş birliği yapmak nasıl bir deneyimdi?

Harlan Coben ile çalışmak harika bir deneyimdi. Onun hikayelerine olan bağlılığı ve yaratıcı sürecine olan yaklaşımı çok ilham vericiydi. Harlan’ın derinlemesine karakter çözümlemeleri ve güçlü hikâye yapıları, projeyi daha da zenginleştirdi. Onunla her konuda açık bir iletişim kurabilmek, çok değerliydi. Harlan’ın kitapları, sadece sürükleyici değil, aynı zamanda insan doğası ve ilişkileri üzerine derinlemesine bir bakış sunuyor. Onunla birlikte çalışarak, bu hikâyeyi daha da katmanlı hale getirmek için birçok yaratıcı fikir paylaştık. Harlan, sürekli olarak karakterlerin içsel çatışmalarını ve duygusal derinliklerini ön planda tutmamız gerektiğini vurguladı, bu da dizinin çok güçlü bir temele oturmasını sağladı.

Diziyi izlerken izleyicilerin hangi duyguları hissetmesini umuyorsunuz?

İzleyicilerin diziyi izlerken, karakterlerle duygusal bir bağ kurmalarını ve onları anlamaya çalışmalarını umuyorum. Missing You’nun merkezinde kayıp, özlem, sevgi ve bağlılık var. Bu, izleyicilerin kendi hayatlarına dair duygusal bir yankı bulmalarını sağlayabilir. Ayrıca, büyük bir gerilim ve sürpriz ile izleyiciyi şaşırtmayı da hedefledik. Harlan Coben’in tarzına uygun olarak, hikâye ilerledikçe her şeyin daha karmaşık hale gelmesini ve izleyicilerin tahmin edemeyecekleri bir şekilde sona ulaşmasını istedik. Dizinin sonunda izleyiciler, karakterlerin yaşadığı duygusal yolculuğun derinliğini hissedecekler ve bu onları düşündürecek. Ama en önemlisi, izleyicilerin bu hikâyeyi izlerken gerçek bir bağ kurmalarını ve sonrasında uzun süre akıllarından çıkarmamalarını umuyorum.

Missing You

“Missing You”daki Kat rolüyle, Rosalind Eleazar: “Kat Donovan, yalnızca bir dedektif değil, kendi içinde çözülmeye çalışan bir kadın.”

Daha önce Slow Horses gibi gerilim yüklü dizilerde de rol aldınız. Peki, Missing You ile bunları nasıl karşılaştırırsınız?

Her iki yapım da gerilim türünde olsa da, çok farklı yaklaşımlara sahipler. Harlan Coben projeleri sürekli yön değiştirir ve sizi bir an olsun rahat bırakmaz; her an bir sürprizle karşılaşırsınız. Harlan’ın hikâyeleri, sizi her zaman beklenmedik bir yere götürür. Slow Horses ise, aslında bir casusluk dünyasını anlatan ama daha çok ilişkiler üzerine kurulu bir yapım. Adeta bir ofis draması gibi, çok katmanlı bir hikâye. Coben’in yapımlarında gizem sürekli ön planda ve izleyiciyi hep diken üstünde tutar. Slow Horses ise daha çok karakter dinamiklerine odaklanır ve türe bağlı kalmadan, ilişkiler üzerinden derinleşir.

 Ashley Walters, bir dizide başrol oynamanın ne kadar zorlu bir sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Bu durum sizin için de geçerli miydi?

Kesinlikle. Bu, benim ilk büyük başrolüm. Hikâyenin tüm yükü üzerinizde oluyor ve bu, oldukça büyük bir sorumluluk. Rolü üstlenmek benim için büyük bir meydan okumaydı ama aynı zamanda muazzam bir deneyimdi.

Kat’in Missing You içindeki duygusal yolculuğunu sizce en çok ne etkiliyor?

Kat’in yaşadığı travma, onu derinden etkileyen ve hayatını şekillendiren olaylarla başa çıkma yöntemleri üzerine güçlü bir merakım var. Kat ve ailesi, yaşadıkları travmalar hakkında konuşmuyorlar. Bu durum, Kat’in iç dünyasında büyük bir çatışma yaratıyor. Dışarıya karşı güçlü ve kararlı bir imaj çizerken, içsel dünyasında derin bir kırılganlık ve güvensizlik taşıyor. Acıyı hissetmekten kaçınması, dünyasının tamamen altüst olmasını engellemeye yönelik bir savunma mekanizması. Bu içsel çatışma, Kat’in yolculuğunu çok daha derinleştiriyor.

 Kat’in içinde gerçekten büyük bir öfke var, değil mi?

Evet, kesinlikle. Kat’in içinde yıllarca biriken büyük bir öfke var. Birçok sorusu cevapsız kalmış ve bu da onu derinden etkiliyor. Babasının ölümünü hâlâ kabul edemiyor. Kat, polis ailesinin bir parçası olarak büyüdü, babasıyla birlikte küçük yaşlarda karakola giderdi. Şimdi ise, babasının en yakın arkadaşları olan Stagger ve Kohl ile bir dedektif olarak yüzleşmesi zorlaşıyor. Kat, akıl sağlığını sorgulamalı mı, yoksa babasının ölümünde şüpheli bir durum mu vardı, bunu anlamaya çalışıyor.

İlk kez, Matt Jay Willis’in canlandırdığı bir diyetisyenle randevuda görüyoruz Kat’i. O sahne nasıldı?

O sahne aşırı komikti. Kat, Darryl ile çıktığı randevuda, kendini bir kabin memuru olarak tanıtıp Abu Dabi’ye uzun mesafeli uçuşlar yaptığını söylüyor. Aslında bilmeden. Darryl ile olan bu ilk randevu sahnesi, Kat’in sert ve kararlı polis imajından uzaklaşıp, günlük hayatta daha kırılgan bir tarafını yansıttığı nadir anlardan biri. Bu sahne, onun hala geçmiş travmalarına rağmen insanlarla bağ kurmaya çalıştığını, ama aynı zamanda bunu yaparken kendi savunma mekanizmalarını devreye soktuğunu gösteriyor.

Aqua ve Stacey ile olan arkadaşlık, Kat için ne kadar önemli?

Bu arkadaşlık Kat için çok değerli. Kat’in çok fazla arkadaşı yok, yalnızca iki yakın arkadaşı var. Aqua, Kat’in uzun zamandır tanıdığı bir arkadaş ve aralarındaki ilişki derin. Aqua, Kat’i Josh ile tanıştıran kişiydi ve bu bağ, ortak bir travmayı da paylaşıyor. Stacey ise, Kat’in hayatına Josh’tan sonra giren, enerjik ve neşeli bir karakter. Stacey’nin pozitif tavırları, Kat’in ağır ve derin konuşmalar yapmayı pek tercih etmediği bir dünyada ona farklı bir bakış açısı sunuyor. Aqua ve Stacey, Kat için çok önemli ve Kat de onları aynı şekilde önemsiyor.

Stacey, Kat’e Melody Cupid adlı bir flört uygulamasını denemeyi öneriyor. Bu uygulama, çiftleri müzik zevklerine göre eşleştiriyor. Peki, müzik zevkinizdeki bir uyumsuzluk sizin için ilişkiyi bitirme nedeni olur muydu?

Kesinlikle olurdu! Ağır metal müzik hiç çekilmez! (Gülüyor)

Peki, Karaoke sahnesinde Ashley Walters ile çalışmak nasıldı?

O sahne oldukça zordu çünkü şarkıyı dışarıdan duymuyorduk; sadece kulağımızda bir ses vardı. İzleyiciler alkışlayamıyordu ya da ses çıkaramıyordu, bu yüzden yalnızca kendi sesimizi duyabiliyorduk. Oldukça garip bir deneyim oldu!

Josh ve Kat ilk ne zaman birbirlerine yakınlaştılar?

Bazen insanlar arasında öyle bir şey olur ki, anında bir bağ kurulur. Aralarındaki enerji o kadar uyumludur ki, hemen birbirlerini anlarlar. Kat ile Josh arasındaki ilişki de tam olarak böyle, bir anda yakınlaşan bir bağ.

Kat, Josh’un yüzünü flört uygulamasında gördüğünde nasıl bir tepki verir?

Kat tamamen şok olur. O kadar çok soru vardır kafasında… Josh’un evlenip eşini kaybettikten sonra flört uygulamasına giriyor olması, Kat’i fazlasıyla şaşırtır. Cevapsız pek çok soru vardır ve Kat, “Ben şimdi ne yapmalıyım?” diye düşünür. Ben bir romantik olarak, Kat’in Josh’u sevmediğini sanmıyorum. Belki kabul etmese de o sevgi hâlâ içindedir.

Kat’in annesi Odette (Brigid Zengeni) ve rahmetli babası Clint (Lenny Henry) ile olan ilişkilerini nasıl tanımlarsınız?

Kat, babasına çok düşkündü, onunla çok yakın bir ilişkisi vardı. Babasını biraz idealize etmişti, bu da Kat’in dünyasında karmaşık bir yer tutuyor. Babasının ölümünden sonra annesiyle daha yakınlaştı. Kat, annesine çok saygı duyuyor ama annesi geçmişi fazla kurcalamak istemiyor. Hayatına devam etmek istiyor ve Kat’in de aynı şekilde ilerlemesini arzu ediyor. Brigid ile müthiş bir kimya yakaladık; Kat hâlâ annesinin küçük kızı, ama ikisi de güçlü, hayatta kalmış kadınlar.

Bu dizideki dövüş sahneleri sizin için keyifli oldu mu?

Kesinlikle! Benim için; dövüş sahneleri her zaman eğlencelidir. Slow Horses’ta da oldukça keyif almıştım. Stunt dublörü kullanmayı pek sevmiyorum, mümkün olduğunca her şeyi kendim yapmak istiyorum. Missing You’daki mutfak sahnesi çok eğlenceliydi, ortalık sular içinde kaldı ama ben hala topuklu ayakkabılarla dövüşüyordum.

Missing You

Ashley Walters: “Karım duymasın ama, daha önce bu kadar gerçekçi bir ilişki hem senaryoda hem de ekranda görmedim.”

“Missing You”yu nasıl tanımlarsınız? Diğer Harlan Coben gerilimlerinden daha romantik görünüyor.

Bu dizi için “şiirsel” derdim. Harlan Coben’in tipik gerilim unsurları burada da var tabii; sürprizler, gizem, olayların sürekli yön değiştirmesi… Ama Missing You, karakter derinliği açısından tamamen farklı bir yer ediniyor. Victoria Asare-Archer, bu dengeyi öyle bir ustalıkla kurmuş ki, her sahne sanki bir tiyatro performansı gibiydi. Rosalind Eleazar ile birlikte çektiğimiz sahnelerde, zaman zaman kendimizi bir sahnede değil, bambaşka bir dünyada hissediyorduk. Genelde bu tür dizilerde bilgi vermek ön planda olur, ama burada her şey akışa bırakılmış, şiirsel bir anlatımla sunulmuştu.

Harlan Coben’in önceki dizilerinin hayranı mıydınız?

Evet, özellikle Fool Me Once beni gerçekten çok etkilemişti. O projelerin dünya çapında nasıl yankı uyandırdığını biliyordum, ama bu fenomenin büyüklüğünü o kadar da fark etmemiştim. Fool Me Once yayınlandığında, herkesin onu konuştuğunu görüp gerçekten etkilenmiştim. Nicola Shindler ile uzun zamandır tanışıyordum ve kariyerimle ilgili sohbetlerimiz oluyordu. Bu proje karşıma çıkınca, Nicola bana “Bu, bahsettiğin türde bir şey. Yapmak ister misin?” diye sordu. Senaryo henüz hazır değildi, sadece kitabı okuyarak karar vermem gerekti. Ama oyuncu kadrosunu, Victoria’yı, Harlan’ı ve Netflix’i bildiğim için tereddüt etmeden katıldım.

“Top Boy”da hem yapım hem de oyunculukla ilgilendiniz. Missing You’da sadece oyunculuk yapmayı tercih ettiniz. Neden?

Bir yıl boyunca A Thousand Blows üzerinde çalışıp yönetmenlik yapıyordum, ve açıkçası sadece oyunculuk yapmak istedim. Bu proje bana, üzerimdeki baskıyı hafifleten ama aynı zamanda beni zorlayan bir deneyim sundu. Josh, Top Boy’daki Dushane’in tam zıttıydı. O bir gazeteci, romantik bir adam, kültürel çeşitliliklere açık ve yemek, müzik gibi konularda farklı bakış açılarına sahip. Konuşma tarzı ve hareketleriyle bambaşka bir karakterdi. Böyle bir karakteri uzun zamandır oynamamıştım, bu yüzden Josh’u canlandırmak gerçekten büyüleyiciydi.

Josh ve Kat’in ilişkisi, Josh’un gizemli bir şekilde kaybolmasından önce nasıldı?

İlişkileri, olabileceği en sağlıklı ve sevgi dolu şekliyle ilerliyordu. Derin bir bağları vardı ve birbirlerine son derece bağlıydılar. Aşkları güçlüydü ve her iki taraf da birbirine her an destek oluyordu. Flashback sahnelerinde, izleyiciler bu ilişkinin ne kadar derin olduğunu çok net bir şekilde görebilecek. Gerçekten çok güzel bir ilişkileriydi. Belki karım duymasın ama, böyle gerçekçi bir ilişkiyi daha önce hiç senaryoda ya da ekranda görmedim.

Missing You’daki Melody Cupid flört uygulaması, çiftleri müzik zevklerine göre eşleştiriyor. Eğer hâlâ flört hayatınızda olsaydınız, müzik zevkinizdeki bir uyumsuzluk sizin için bir dealbreaker olur muydu?

Aşık olduğum biri olsaydı, ne dinlediği çok da umurumda olmazdı. Ben her tür müziği severim ama tabii ki kimseyi kırmak istemem. Techno müzik uzun süre dinlersem beni rahatsız edebilir. (Gülüyor)

Kat ve Josh’un şarkısı John Waite’in ‘Missing You’. Güçlü baladların hayranı mısınız? Bir karaokefavoriniz var mı?

Keşke dizinin adı I Don’t Want to Miss a Thing ya da başka bir Aerosmith şarkısı olsaydı, en azından o şarkıyı bilirdim! Ama bu şarkıyı daha önce hiç duymamıştım. Karaoke sahnesinde söyledik ve oldukça gerçekçi bir anıydı. Aslında karaoke yapmayı pek sevmem, ama o sahnede izleyiciler sessizce sizi izlerken şarkı söylemek biraz garipti. Şimdi bu şarkıyı kesinlikle biliyorum!

Missing You

Josh, Kat’in babası Clint ile nasıl bir ilişkiye sahipti?

Josh ve Clint arasında güçlü bir bağ vardı ama Clint’in kimliği ve karakteri hakkında bazı soru işaretleri de vardı. Josh’un gazetecilik tutkusu ve işine olan bağlılığı, ona Clint’in karanlık sırlarını ortaya çıkarmayı sağladı. Bu da, aralarındaki ilişkiyi karmaşık hale getiren önemli bir unsurdu.

 Lenny Henry, sette çok eğlendiğinizi söylüyor. Onun size ‘21 Seconds’ şarkısını söylediği an nasıldı?

Keşke kaydetseydim! O kadar komikti ki! Lenny Henry benim idolümdü. İlk filmini kendi prodüksiyon şirketiyle yaptığı Alive and Kicking’i izlediğimde, bir İngiltere’li siyah adamın başrolde olduğunu görmüştüm. O film, bana da bu işi yapabileceğimi gösterdi. Şimdi onunla yan yana durmak, kariyerinin bu döneminde onu izlemek gerçekten çok değerli.

 Josh, Kat’in en yakın arkadaşları Stacey ve Aqua ile nasıl anlaşıyor?

Aqua ile çok yakın bir ilişkisi var, adeta en iyi arkadaş gibiler. Gerçek hayatta da böyle değil midir? Mesela eşimin arkadaşları, benim de arkadaşım olur. Çoğu zaman buna mecbur kalırsınız.

Favori mekanınız hangisiydi?

Sanırım en çok The Askia Inn pub’ını sevdim. Orada birçok farklı sahne çektik ve setin sürekli değişmesi gerekiyordu. Flashback sahnelerimiz vardı, bu yüzden set tasarımının sıkça yenilenmesi gerekiyordu. O pub’da karaoke yaptık ve çok özel bir sahne vardı: Josh’un Kat’e evlenme teklif ettiği an. Manchester’ın merkezinde olan o mekan, gerçekten harika bir yerdi. Ben ve Kofi (güvenlik şefim) istediğimiz zaman gidip yemek yiyebiliyorduk.