Geçmişin izlerini geleceğe taşıyan yenilikçi eserleriyle sanat dünyasında fark yaratıyor

Leo Caillard: Geçmişin izlerini geleceğe taşıyan yenilikçi eserleriyle sanat dünyasında fark yaratıyor

Sanat dünyasının yenilikçi ismi, antik ve modern dünyaları ustalıkla birleştiriyor. Eserlerinde mermer heykelleriyle geçmişin izlerini bugünün teknolojisiyle buluşturan Caillard, zamanın döngüselliğini vurgularken dijitalleşen toplumun derin yapısını sorguluyor. Yakın zamanda Osmanlı tarihine dair projeleri keşfetmeyi de planlayan sanatçı, klasik sanata modern bir soluk getirerek sanatseverleri zamansız bir yolculuğa çıkarıyor.

Kariyerinizin başlarında sanat vizyonunuzu şekillendiren önemli anlar veya sizi derinden etkileyen unsurlar nelerdi?

Kariyerimin başından itibaren, sanata olan ilgimi şekillendiren en önemli unsur, zaman ve mekân kavramlarına duyduğum derin merak oldu. Genç yaşlarımdan itibaren sanatla iç içe büyümem, bu tutkunun temellerini attı. Güzel Sanatlar eğitimi alarak bu ilgiyi pekiştirdim, ancak asıl dönüm noktası Gobelins L’ecole de L’image’den mezun olduktan sonra geldi. Hem klasik heykel sanatında ustalaşırken hem de dijital dünyanın soyut estetiğini eserlerime entegre etmeye başladım.

New York’ta geçirdiğim iki yıl, çağdaş sanat dünyasıyla tanışmamı sağladı ve bu süreçte dijital sanat projelerimi hayata geçirdim. Özellikle 2011’de “Art Game” ve “Hipsters in Stone” serilerimle, antik heykelleri modern dünyayla buluşturup büyük bir başarı yakaladım.

Bu süreç boyunca zamanın döngüsel yapısına olan ilgim de eserlerimin temelini oluşturdu. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı noktada buluşturan bir diyalog yaratmak, sanat vizyonumun mihenk taşı oldu. Sanat yolculuğumun başlangıcında şekillenen bu vizyon, bugün de eserlerimde izleyicilere sunduğum zamansız bir deneyim olarak devam ediyor.

Louvre Müzesi’nin ünlü heykellerini birer hipster olarak giydirip, fotoğraflarını çektiğiniz “Taşlardaki Hipsterlar” seriniz dünya çapında büyük ilgi görmüştü. Klasik heykelleri genelde çıplak görmeye alışığız. Kıyafetler içinde, güneş gözlüğüyle, hatta hipster tarzıyla nasıl görüneceklerinin arkasındaki ana motivasyonunuz neydi?

Bu proje, benim eserlerimin “ana” serisi olarak izleyici kitlesini bulan ilk çalışmam. Başlangıçta fotoğraf olarak başlayan bu seri, şimdi mermer heykellerim aracılığıyla kendini ifade ediyor. Heykelleri giydirme fikri, onları birdenbire günümüze taşıyarak insanları şaşırtmayı hedefliyor. Böylece, giydirildiklerinde hem geçmişten gelen hem de günümüzün ruhunu yansıtan bir etkileşim ortaya çıkıyor.

Antik ve modern dönemi birleştirmenize ne ilham verdi?

Zamanın döngüsel bir şekilde davrandığına olan tutkum, eserlerimde her şeyin tekrar ettiğini gösteriyor. Geçmiş, şimdi ve gelecek benim için aynı yerde buluşuyor. Dönemler arasındaki bu diyalog, sanatsal yaklaşımımın temelini oluşturuyor. Özellikle “Taşlardaki Hipsterlar” serim, bu yaklaşımın bir örneği olarak, antik figürleri modern unsurlarla birleştirerek izleyicilere zamansız bir yolculuk sunuyor.

Eserlerinizde antik ve modern dünyaları birleştirdiğiniz gibi bir Osmanlı sultanını veya Osmanlı tarihine dair unsurları dahil etmeyi düşündünüz mü?

Henüz böyle bir fırsatım olmadı, ancak gelecekte bu konuya çalışmayı kesinlikle düşünüyorum. Osmanlı tarihi, sanatımda derinlemesine işlemek istediğim bir tema. Bu kültürel mirası eserlerimde yansıtmak, tarihsel bağlamda yeni bir diyalog oluşturma fırsatı sunacaktır. Osmanlı’nın zengin kültürel yapısı, görsel estetiği ve derin tarihsel katmanları, projelerime zenginlik katabilecek unsurlar olarak beni her zaman çekmiştir. Bu tür bir çalışma, izleyicilere farklı bir perspektif sunarak, geçmişin ve günümüzün birbirine nasıl bağlanabileceğini göstermenin harika bir yolu olacaktır.

Pek çok eserinizde insan figürleriyle teknoloji ve çağdaş yaşamı bir araya getiriyorsunuz. Dijitalleşme ve toplumsal yapının evrimi hakkında vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?

Bugün yaşadığımız çağ, büyük zorluklar ve düşünce devrimleri ile dolu. Özellikle dijitalleşme, yapay zekâ ve blok zinciri gibi konular benim için oldukça önemli. Çağdaş bir sanatçı olarak, bu temaları eserlerimde ele alarak klasik bir pratiği modern hikayemizle harmanlıyorum. Sanatım, izleyicilere bu değişimlerin sonuçlarını sorgulatmayı amaçlıyor. Sanatın geçmişi bugüne adapte etme gücü, bana antik kültürlerin hâlâ geçerli olduğunu göstermeye yardımcı oluyor.

Afrodit, Laocoön ve Venüs gibi klasik figürleri beyaz Carrara mermeri ve dalgalı taşlarla yeniden yorumladığınız “Wave Stone” serinizde, sinüs dalgasının salınan eğrileri eserlerinize nasıl bir etki sağlıyor?

Wave Stone serisi, zamanın akışkanlığını ve formların dönüşümünü keşfetmeyi amaçlıyor. Sinüs dalgasının salınımı, doğal dünya ile teknolojik ilerlemelerin bir metaforu olarak işlev görüyor. Klasik figürler, insanlık tarihinin güçlü sembolleridir ve onları modern malzemelerle yeniden şekillendirerek geçmişle günümüz arasındaki etkileşimi vurguluyorum. Heykellerin yüzleri, izleyiciyle gerçeklik arasında bir köprü kuruyor ve bu da geçmişin zamansızlığını modern dünyayla buluşturuyor. Böylece izleyici hem geçmişi hem de bugünü aynı anda deneyimleme fırsatı buluyor.

Zaman kavramı eserlerinizde sıkça işlenen bir tema. Zamanla ilgili yaklaşımınızın arkasında kişisel bir hikâye var mı?

Çocukken yıldızlara bakmak ve müzelerde antik eserleri görmek benim için çok öğretici oldu. Bu deneyimler, zamanın önemi ve varoluşumuzun geçici doğası hakkında derin düşünmelere neden oldu. Mermer heykel yapmamın sebebi, belki de benden daha uzun ömürlü bir iz bırakma arzusudur.

2018’den bu yana Blockchain çağının öncü sanatçılarından biri olarak kabul ediliyorsunuz. Bu iki dünyayı birleştirerek sanatı hem dijital hem de fiziksel boyutta nasıl deneyimlememizi sağlıyorsunuz?

Dijital ve fiziksel sanat formlarını birleştirmek, benim için sanatın hem zamansız hem de yenilikçi olabileceğini gösterme fırsatı sunuyor. Blockchain teknolojisi, sanatı dijital dünyada koruma ve yayma açısından yeni imkanlar sağlarken, mermer gibi klasik malzemelerle çalışmak, geçmişin estetiğiyle olan bağımı sürdürüyor. Eserlerimin dijital dünyada kendine yer bulmasıyla birlikte, fiziksel formda da var olmaları, izleyiciye çok boyutlu bir deneyim sunuyor. Bu çift yönlü yaklaşım, sanatı sadece görsel değil, aynı zamanda dokunsal bir deneyime dönüştürüyor.

Sanatınıza sanal gerçeklik veya NFT gibi modern unsurları entegre etmeyi düşündünüz mü?

Blok zinciri ve yapay zekâ hâlâ emekleme aşamasında. Eserleri blok zincirinde doğrulamak veya fiziksel mermer eserlerle bağlantılı yapay zekâ kullanmak, önümüzdeki yıllarda geliştirmeyi planladığım araştırma yolları arasında. Bu teknolojilerin sanatımda nasıl yer bulacağını görmek için sabırsızlanıyorum.

Paris Olimpiyatları için gerçekleştirdiğiniz projelerin ardından, tanınmış markalarla yaptığınız ortaklıklar ve Sotheby’s ile Christie’s müzayedelerine katılımınız kariyerinizi önemli bir dönüm noktası olma yolunda ilerletiyor. Bu projelerin kariyerinize ve sanatınıza katkısı nedir?

Doğru! Paris Olimpiyatları sonrası aldığım projeler, sanat kariyerimde önemli bir ivme kazandırdı. Tanınmış markalarla iş birliği yaparak sanatın daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlamak, eserlerimin uluslararası görünürlüğünü artırdı. Bu projeler, sanatsal yolculuğumda yeni kapılar açarken, sanatın hem dijital hem de fiziksel dünyalarda nasıl bir etki yaratabileceğini keşfetme fırsatı sunuyor.

Yakın zamanda Türkiye’de bir sergi düzenlemeyi planlıyor musunuz?

Türkiye’de gelecekte bir sergi düzenlemeyi çok isterim. Çünkü bu ülke antik tarihin önemli bir beşiği ve birçok medeniyetlerin kesişim noktasında yer alıyor. Eserlerimi Türk izleyicisi ile buluşturmak ve o toprakların ruhunu yansıtan bir sergi gerçekleştirmek benim için çok özel bir deneyim olur.