Fatih Akın’ın Amrum Filmi Cannes’da büyük beğeni topladı

Fatih Akın

Fatih Akın, sekiz yıl aradan sonra Cannes Film Festivali’ne Amrum ile güçlü bir dönüş yaptı. Cannes Première bölümünde dünya prömiyerini gerçekleştiren film, gösteriminin ardından dakikalarca ayakta alkışlandı. Almanya’nın kuzeyindeki Amrum Adası’nda geçen bu dokunaklı hikâye, savaşın son günlerinde kimlik, ideoloji ve büyüme sancılarını odağına alarak izleyicileri derinden etkiledi.

Fatih Akın

Akın, senaryosunu Hark Bohm’un çocukluk anılarından yola çıkarak kaleme aldığı filmde, 12 yaşındaki Nanning’in gözünden Nazi rejiminin çöküşünü sade ama sarsıcı bir dille anlatıyor. Hitler Gençliği üyesi olan Nanning’in perspektifinden aktarılan bu öykü, savaşın yalnızca cephede değil, evin içinde de nasıl yıkım yarattığını gözler önüne seriyor. Film, bir çocuğun adım adım masumiyetini yitirerek gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldığı bir büyüme sürecine odaklanıyor.

Savaşın yarattığı kıtlık ve yokluk, yalnızca arka plan değil, aynı zamanda karakterlerin ruhsal dünyasını şekillendiren bir unsur olarak öne çıkıyor. Nanning’in annesi Hille’nin sadece beyaz ekmek, tereyağı ve bal yeme arzusu, savaşın fiziksel ve duygusal yıkımını simgeleyen güçlü bir metafora dönüşüyor. Hille’nin bu ulaşılmaz istekleri hem anne oğul ilişkisini hem de toplumun içine düştüğü çaresizliği etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Annenin çözümsüzlüğü ve oğlunun onu koruma çabası, filmin duygusal omurgasını oluşturuyor.

Hille karakterine hayat veren Laura Tonke, savaşın psikolojik etkilerini bedeninde ve bakışlarında hissettiren unutulmaz bir performans sergiliyor. İlk sinema deneyimini yaşayan Jasper Billerbeck ise Nanning rolünde olağanüstü bir doğallıkla parlıyor. Cannes Film Festivali’nin resmî sitesinde, Billerbeck’in performansı “yeni bir Paul Newman ya da Brad Pitt” olarak nitelendirildi. Diane Kruger’in canlandırdığı Tessa karakteri ise Hitler rejimine karşı duran cesur bir figür olarak öne çıkıyor ve filme ideolojik bir derinlik katıyor.

Akın, savaşın son günlerini büyük bir görsel sadelikle resmederken, Karl Walter Lindenlaub’un sinematografisi bu yalın anlatımı ustalıkla destekliyor. Amrum Adası’nın uçsuz bucaksız manzaraları, dönemin karamsar ruh halini yansıtırken; doğal ışıkla çekilen sahneler filme şiirsel bir gerçekçilik katıyor. Film müzikleri ise duygusal yoğunluğu artırıyor ancak asla anlatının önüne geçmiyor.

Amrum, Fatih Akın’ın filmografisinde özel bir yer edinmeye aday. Yönetmenin Cannes’daki beşinci resmi seçkisi olan film, daha önce De l’autre côté ile kazandığı En İyi Senaryo Ödülü’nden sonra gelen en kişisel yapımlarından biri olarak öne çıkıyor. 1945 yazında geçen bu hikâye, savaşın gölgesinde bile çocukluk, sevgi ve insani bağların nasıl varlığını sürdürebildiğini büyük bir incelikle anlatıyor.

Fatih Akın

Uluslararası basın da Amrum’a büyük ilgi gösterdi. Reuters, filmin Almanya’nın Nazi geçmişiyle yüzleşme sürecine ayna tuttuğunu vurgularken, Die Welt, Cannes’ın alışık olmadığı bir anlatıyla karşı karşıya olduğumuzu belirtti. Cineuropa, filmi Nazi rejiminin çöküş günlerinde geçen dokunaklı bir büyüme hikâyesi olarak tanımlarken; The Wrap, Akın’ın sadeliğin gücünden beslenen etkileyici bir anlatı yarattığını ifade etti.

Filmin ardından Hyde Beach’te düzenlenen galaya Fatih Akın ve oyuncu kadrosu eksiksiz katıldı. Bu özel gece, dünya basınından çok sayıda gazetecinin yoğun ilgisine sahne oldu. Akın, sempatik ve içten tavırlarıyla dikkat çekerken, gece boyunca basın mensuplarının ilgi odağı haline geldi.

Fatih Akın, Amrum ile yalnızca bir dönemin politik ve toplumsal karanlığını değil; aynı zamanda bir çocuğun gözünden insanın içsel kırılmalarını, masumiyetin kaybını ve kimlik arayışını çarpıcı bir yalınlıkla beyazperdeye taşıyor. Gösterişten uzak ama yankısı derin bir filmle karşımıza çıkan Akın, izleyicisini sadece izlemeye değil; hissetmeye, düşünmeye ve geçmişle yüzleşmeye davet ediyor. Amrum, savaşın enkazı altında kalan ruhlara, kırılganlıklara ve yine de dirençle ayakta kalan insana dair güçlü bir sinema örneği olarak hafızalarda yerini alıyor.