21. Yüzyılda Vitrayın Işığı: Çağdaş sanatçılar bu kadim sanatı nasıl yeniden tanımlıyor?

Melis BAYRAKTAR

Bir zamanlar dini mimarinin kutsal ışığını taşıyan vitray, bugün çağdaş sanatçıların elinde doğa, kimlik, topluluk ve alternatif mitolojilerle buluşuyor. Zanaate duyulan özlem, ışığın büyüsü ve malzemenin dönüştürücü gücü; 2025’in sanat dünyasında vitrayı yeniden odağa taşıyor.

Marcel Proust’un vitrayı “alev alev yanan fantastik bir sağanak” ve “gökkuşağıyla kaplı bir mağara” olarak tanımlamasından bu yana çok şey değişti; fakat ışığın camla kurduğu büyüleyici ilişki hâlâ aynı derin etkiye sahip. 12. yüzyılda Saint Denis başrahibi Suger’in başlattığı Gotik vitray geleneği, Rönesans’ta zirveye çıkmış, Tiffany ve Frank Lloyd Wright’ın yenilikleriyle 20. yüzyılda modern bir anlatıya bürünmüştü. Bugün ise vitray, köklü tarihinden kopmadan tamamen farklı bir estetik ve kavramsal düzlemde yeniden şekilleniyor. Modern çağın yitirdiği “büyü” duygusu, sanatçıları ışıkla temas eden malzemelere ve elle üretimin doğrudanlığına yöneltirken, vitray bu arayışın en güçlü yanıtlarından biri hâline geliyor.

Melis BAYRAKTAR

Renkli camın sunduğu aracısız parlaklık artık yalnızca dini bir mekâna değil; doğanın ritmine, kimliğin çok katmanlı hâllerine, bireysel ve kolektif mitolojilere açılıyor. Vitray, günümüzde hem ruhani hem de tamamen dünyevi bir ifade alanı yaratarak yeni bir görsel anlatı dili kuruyor. Bu yeni dilin en etkileyici örneklerinden biri, Philadelphia merkezli Judith Schaechter’ın işlerinde görülebilir. Sanat eğitimi sırasında resmin baskın geleneğinden uzaklaşmak isterken camla tanışan Schaechter, “renkli camın yarattığı psişik değişimi” ilk anda hissettiğini anlatıyor. San Francisco Museum of Craft and Design’da sergilenen Super/Natural (2025) adlı sekiz metrelik kubbe enstalasyonu, 17. ve 18. yüzyıl kadın doğa tarihçilerinin çizimlerinden esinlenen flora ve fauna motifleriyle ışığı çok katmanlı bir deneyime dönüştürüyor. Sanatçı, “ruhani bir şey yaptığımı söylemeye çekinsem de, aslında tam da onu arıyorum” diyerek vitrayın sezgisel gücüne işaret ediyor.

Melis BAYRAKTAR

Vitraya yönelik bu yeniden ilginin ardında yalnızca estetik değil, malzemeye ve emeğe duyulan kültürel bir özlem de var. Los Angeles’taki Judson Studios’un başkanı David Judson, galeri dünyasında “elle yapılmış, kalıcı malzemelere karşı artan bir talep” olduğunu vurguluyor. Bu eğilim, Raúl de Nieves gibi sanatçıların pratiğinde farklı bir form alıyor. Katoliklik, Meksika folkloru, tarot ikonografisi ve popüler kültürü bir araya getiren de Nieves, asetat ve bant gibi mütevazı malzemelerle vitrayın zanaat yönünü demokratikleştiriyor. Pioneer Works’teki In Light of Innocence sergisinde yer alan fuchsia, kobalt ve carmine tonlarındaki 50 panel, basit materyallerin bile ışıkla büyülü bir etki yaratabileceğini kanıtlıyor. De Nieves’in, “çizmek, kesmek, birleştirmek” diye özetlediği süreç, vitrayın hem kolektif hem de kişisel bir üretim biçimi olarak yeniden tanımlanabileceğini gösteriyor.

Melis BAYRAKTAR

Vitrayın günümüzdeki en radikal dönüşümlerinden biri ise heykelle kurduğu ilişki üzerinden gerçekleşiyor. Amerikalı sanatçı Timo Fahler, zincirli çit, pencere demiri ve eski yatak yayları gibi gündelik ve yıpranmış malzemeleri renkli camla birleştirerek geçmişin kutsal estetiğini günümüzün kent dokusuna taşıyor. New York’taki yaklaşan sergisinde Tiffany tekniğini kullanarak Amerikan sembollerini Maya mitolojisiyle yan yana getiren Fahler, flag (2025) adlı devasa Amerikan bayrağı yorumu ya da zincirli kapıya sıkışmış Maya arı tanrısını betimleyen AH MUZEN CAB (2025) gibi işleriyle hem tarihsel hem politik bir çöküş anlatısını çağdaş gerçeklikle ilişkilendiriyor.

Gürcü sanatçı David Apakidze de vitrayı kişisel bir kimlik ve dönüşüm alanı olarak yeniden konumlandırıyor. Tiflis’in muhafazakâr ve Ortodoks bağlamında yabancı hissettiğini söyleyen sanatçı, vitrayla tanışınca “zanaatı kendi bedenine ve hikâyesine ait kılmanın” yolunu bulduğunu ifade ediyor. Berlin’de KVOST’ta sergilenen 2025 tarihli işleri boynundan kılıçla delinmiş kadın figürü ya da pembe ve mavi cam parçalarıyla kaplanmış motosiklet kaskı hem kırılganlığı hem direnci aynı yüzeyde buluşturuyor. Apakidze, “Her zaman bedenimle bağlantıda değilim, ama cam keserken fiziksel gücümü hissediyorum,” diyerek vitrayın kişisel bir direniş ve varoluş biçimi hâline gelişini özetliyor.

Melis BAYRAKTAR

Vitrayın soyut bir estetikle buluşması ise New Yorklu sanatçı Kristi Cavataro’nun modüler, boru formundaki heykellerinde vücut buluyor. Camı tamamen el işçiliğiyle eğip bükerek çinko ve bakırla birleştiren Cavataro, vitrayın mimari potansiyelini heykelsi bir dile taşıyor. Köln’deki son sergisinde soluk pembe, kehribar ve zümrüt tonlarındaki yapılar ışıkla temas ettiğinde neredeyse canlıymış gibi titreşiyor. Untitled (2025) adlı duvar heykeli, merkezden dışa uzanan tüp formuyla adeta nefes alır gibi görünüyor ve vitrayın geleceğe dönük bir estetik sunabileceğini gösteriyor.

Bugünün sanat dünyasında vitray, yalnızca ışığın cam içindeki dansı değil; kimlik, hafıza, doğa, topluluk ve politik gerçeklik üzerine düşünmenin yeni yollarından biri. Çağdaş sanatçılar, dini sembollerle özdeşleşmiş bu kadim tekniği insan deneyiminin çoğulluğunu yansıtan bir aynaya dönüştürüyor. 2025’te vitray, hem görsel hem düşünsel bir alan olarak yeniden doğuyor; çağımızın ruhunu, kırılganlığını ve arayışını ışığın içinden geçirerek yeniden tanımlıyor.

Melis Bayraktar

Melis Bayraktar

melissbayraktar@hotmail.com

DİĞER YAZILARI