Hayat adil değil ve dünya bize borçlu değil
Ülkemizde psikolojinin insan ihtiyaçları ve iş hayatının sorunları için bir çözüm olduğunu gösteren çok değerli benim de çok çok sevdiğim hocam Prof. Dr. Acar Baltaş… Kıymetli hocam ile yeni çıkan kitabı; “Hayat En Çok İyileri Kırar” ile ilgili merak ettiklerimizi sorduk. Kırıldığımız yerden güçlenmenin yollarını, günümüz dünyasının iyiye mi yoksa kötüye mi gittiğini, günlük rutinler içinde anlamlı bir yaşam mücadelesi verirken, bir yandan da kendimizi gerçekleştirmek için neler yapmamız gerektiği ve anlamlı yaşamanın yollarını siz sevgili okuyucularımız için konuştuk. Keyifle okumalar dileriz.
Hayat En Çok İyileri Kırar…
Bize kitabınızdan bahseder misiniz?
Kitabın ilk yarısında; 1828 yılından bu yana seksen yıl boyunca aynı kişilerin izlenmesi sonucunda elde edilen verilerin bugün ki modern araştırmalarla harmanlanmasına dayanıyor. İkinci yarısında ise mutluluk var. Mutluluğu; şairlerin ve roman yazarlarının romantik dünyasından çıkartıp, bilim dünyasına getiren bir çalışma… Ve bu her iki bölüm, on başlık altında benim hayat yolculuğumda biriktirdiklerimin ifade edilmesi diyebilirim.
Mutluluk demişken sizce dünyanın durumu nedir? İyiye mi gidiyor? Kötüye mi?
Dünya; eğer savaş içinde değilseniz, en müreffeh, en güvenli dönemini yaşıyor. Tabi bu söylemim; “riskler yok” demek değil. Riskler tabi ki var. Küresel ısınma bir risk. Göçleri tetikliyor. Bu göçler aynı zamanda etnik çatışmaları tetikliyor. Bir dünya savaşı riski var. Yeni bir pandemi riski var. Gelir dağılımın yarattığı adaletsizliğin sisteme yükledikleri var. Ve de yine bir ekonomik kriz riski var. Bunlar dünyanın karşı karşıya olduğu objektif sorunlar… Savaş içinde olmayanlar için dünya; en barışçı, en güvenli ve en müreffeh dönemini yaşıyor.
Örneklendirmeniz mümkün mü?
Bakınız; 1900 yılında ortalama 35 olan hayat insan yaşam süresi, 1920 yılında dünya ortalamasına bakıldığında 25’e iniyor… Yanlış duymuyorsunuz 25’e indi. 1950 yılında ancak 50’ye çıktı. Bugün 80 civarında… Bir kere hayatlarımız uzadı. Daha çok şeye muhatap oluyoruz, maruz kalıyoruz daha keyfini de çıkartıyoruz. Yani dünya aslında zannettiğimiz kadar kötüye gitmiyor ama daha fazla şeyden haberdar oluyoruz.
Örneğin; bir uçak düştüğü zaman bir ülkede bu duyulduğunda, bir ay boyunca uçuşlar da yolcu sayısı azalıyor. Olayın yarattığı dehşet, matematiksel risk hesabının önüne geçiyor. Haberdar olduğunuz olayların yarattığı ürperti hissi, o olayların yaşanma sıklığının önüne geçiyor. İhtimalinin önüne geçiyor.
Hayatın hakkını veren insanlar eskide mi kaldı?
Kendi perspektifimden söyleyecek olursam; bir kere anlamalı bir üretim gerekiyor. İkincisi huzur veren bir ilişki içinde olmak, üçüncüsü de kendini aşan bir amaca hizmet etmek.
Hayatın hakkını veren insanlar azaldı mı veya bu tür anlayışın arkasında giden insanlar azaldı mı?
Olabilir. Şu sebeple olabilir; Bir başarı ve bunun ölçüsü olan para, kendini aşan bir amaca hizmet etmek konularının önüne geçiyor olabilir. Çünkü başarı ve onun göstergesi olan maddi kazanç, servet bunların önüne geçiyor. O zaman da mutluluk, ki bütün insanlar bunun peşinde haz veren şeyleri yaşamak gibi algılanıyor. İyi duygu içinde olmak ve sıkıntıdan uzak olarak, olumsuz bir şey yaşamak olarak algılanıyor. Onun için mutluluk kavramının; bir varış noktası değil bir yolculuk olduğunu hatırlatacağım. Bunu özgün bir görüş gibi ifade etmiş olmayayım çünkü artık biliniyor. Çok sık tekrarlandı. Ancak daha doğru kavramın; iyi hayat olduğunu düşünüyorum. Mutluluk değil…
“İyi hayatın” içinde neler var?
Acı, zorluk ve engeller var. Bunlar aslında hayatı; “iyi hayat” yapan şey… İnsanları güçlendiren bu acı, zorluk, güçlükler… Yıllar önce söylediğim bir şeyi tekrarlayayım; bir hayatın içinde acı, üzüntü, zorluk, engellenme, başarısızlık yoksa o hayatın hikayesi olmaz.
“Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” ya da “Yirmi bir günde değişim” mümkün mü?
Psikoloji; dünyada ağırlıklı olarak Amerikan akademisinin elindedir. Amerikan akademisi kendi toplumu için geçerli olan, kabul görebilecek, o toplumun hayatını kolaylaştıracak olan şeyleri sunuyor. Ve bunlar da; dünya akademisi tarafından evrensel gerçekler olarak kabul ediliyor. Nedir bunlar? Yani; “teksin, biriciksin, senden başka bir tane daha yok, yüreğinin götürdüğü yere git, sen daha iyisine layıksın”… Bir kere bu mesajlar insanı haz dünyasına iten mesajlar. İnsan haz dünyasında yaşadığı zaman yani iyi duygu hali, iyilik hali neyi içine alır; iyi yemek, iyi yerde yaşamak, cinsellik, alışveriş, masaj, spa… Şimdi bunların hepsi yaşandığı zaman haz veren şeyler ve bunlar tabi para ile sağlanıyor. O parayı da nasıl kazandığınızın, sağladığınızın da önemi yok… Burada konu o değil. Onun için ahlaki kaygı taşımıyor. Bütün bunlar yaşandığı zaman; verdiği haz daha az oluyor. Ayrıca; tekrar yaşanma isteğini de beraberinde getiriyor. Yani; iyi yemek ne zaman kadar, bir sonraki öğüne kadar. Alışveriş ne zamana kadar, yandaki vitrininde daha iyi bir şey görene kadar. Bütün bunlar bir benzetme ile; deniz suyu içip susuzluğu gidermeye benziyor. Bu Amerikan psikolojisinin dünyada yaydığı bir anlayış. Ama hayatın içinde olumsuzluklar da var. Her toplumun kendi ritüelleri var, o acıya anlam vermek için bir yöntem. Amerikan psikolojisinin getirdiği hep hayatın haz veren tarafında durmakla hayatın gerçekleri ne kadar bağdaşıyor ona bakmak lazım… Bu biraz da insanların kendi kişilikleri ve ahlaki normları ile yaptıkları seçimler.
Ülkemizde insani gelişimi desteklemek adına eğitici bir ders vermeniz söz konusu olsa ne yapardınız?
İyi Yaşam… Elimde olsa okullara, standart eğitimin dışında, her kademede bir “İyi Yaşama” dersi almasını eklerdim.
“İyi Yaşama” dersinin içinde ne var, nasıl bir içerikten bahsediyorsunuz?
İyi yaşama dersi içine; ilk olarak sağlıklı beslenmeyi sonra fizik egzersizi ve iyi ilişki kurmayı alır. İnsan hayatını uzatan ve kalitesini yükselten, sağlıklı yaşama biçimi ve iyi ilişki… İyi ilişki; inanın, sağlıklı yaşam seçeneklerinden de daha önemli… Uzun yaşayan insanlara baktığınız zaman iki üç tane öne çıkan özelliğini görüyorsunuz. İlk olarak hayatları boyunca sürdürdükleri arkadaşlıkların olması. İkincisi; hayatlarında bir insanla uzun süren bir ilişkilerinin olması. Üçüncüsü; süpermarketteki kasiyerler dahil, insanlarla etkileşime girip, onlara kendilerini iyi hissettirmesi… Bu üç özellik; fizik egzersizinden, sağlıklı beslenme ve besin desteklerinden çok daha fazla fayda sağlıyor, iyi hayat için, uzun ve sağlıklı yaşamak için…
Hayat En Çok İyileri Kırar neden?
Kabukları incedir… Savunmasını açar ve kırılganlığını saklamaz. Kırılganlığınızı saklamadığınız, savunma duvarınızı düşürdüğünüz zaman bunun bazıları tarafından istismar edilmesi kaçınılmazdır. O zaman da; önünüzde iki yol olur. Ya hayatınızın evresine göre; sizi kıran şeyin kurbanı olursunuz… Anne babanızın, öğretmeninizin, sevgilinizin, partnerinizin, eşinizin, yöneticinizin, patronunuzun kurbanı olursunuz. Kendinizi suçlarsınız, koşulları suçlarsınız, başkasını suçlarsınız ve bir koza örersiniz. Kendinizi, koşulları veya karşınızdakini suçladıkça o koza kalınlaşır. Ve siz o kozanın içine hapsolan bir kurban olursunuz ya da bu kozayı deler, kendi hikayenizi kendiniz yazarsınız. Güçlenerek yolunuza devam edersiniz. O kozanın dışına çıktığınız zaman, hayat size farklı seçenekler sunar. Enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişiyor.
Kırılmalar insanların hayatlarını nasıl etkiler?
Bir kere şunu kabul etmek gerekir. Hayat adil değil ve dünya bize borçlu değil. Onun için ne elde edeceksek mücadele edip, hak etmemiz gerekiyor. Hayata başlarken insanların ne kadar farklı noktalardan başladığını biliyoruz. Çocukluğumuz ne zaman bitiyor? İhtiyaçlarımızın annelerimiz babalarımız tarafından karşılanmayacağını anladığımız zaman bitiyor. Yetişkinlik ne zaman başlıyor? Başınıza gelenlerden ve yaşadıklarınızdan anne ve babanızı sorumlu tutmamaya başladığınız zaman yetişkinlik başlıyor. O noktadan baktığımız zaman; enerjimizi koyduğumuz yer önemli ve hayatın da adil olmadığını bilirsek, kırıldığımız zaman da haksızlığa uğramış gibi hissetmeyiz. İyi hayat zaten; zorluklar, güçlükler, engellenmeler, hayal kırıklıkları sonunda verilen mücadeleyle elde ediliyor.
Hayat sizi kırdı mı? Zorluklarla karşılaştınız mı? Olmaz mı tabi ki… On yedi yaşında hipodromda bilet satmaya başladım. Annem duyunca çok üzüldü ve “senin neyini karşılayamıyoruz” dedi. O sırada Galatasaray’da spor yapıyorum, popüler bir gencim… Kazandığım elimdeki paraya göre yaşamak istemiyordum. Yaşadığım hayata göre para kazanmak istiyordum. Bunu da o günün koşullarında oradan sağlayacağım gelirle sağlıyordum. O deneyim bana evlendiğim zaman, bir sigorta kredisi kullanıp ev sahibi olmanın yolunu açtı. On yedi yaşında sigortalanmışım haberim yok… Bir otelde gece resepsiyonistlik yaptım. Üniversitenin ilk yılında yarım uyku ile derslere girerdim. Sonra o dönem çok popüler bir gece kulübünde çalıştım. Galata kulesi yeni açılmıştı. O mekânın müzik yöneticiliğini yaptım. Dönemin bütün artistleri ile çalıştım. Hayatın o cephesini tanıma fırsatım oldu. Turizm rehberliği yaptım. Türk guruplarını alıp 30 gün Avrupa’da otobüsle gezdirirdik. Zor bir çalışma alanı ama bu aynı zamanda topluluk önünde konuşma ve Türkçemi geliştirmeme yaradı. İnsanları nasıl rahatsız etmeyecek şekilde ifadeleri kullanabileceğimi öğrendim. Havalandırması olmayan otobüslerle. Kolay iş değil. Rehberlik eğlenceli iş değildir. Zorluklarla başa çıkmanın kendiliğinden gelişimi. Onun için hayat evde veya okulda öğrenilmiyor diyorum.
Emekli olup Ege’ye geçmeyi, Bodrum’a yerleşmeyi düşündünüz mü?
Vallahi 1973 yılından beri Bodrum’a giderim. Ama emekli olup Bodrum’a gitmeyi aklımın köşesinden geçirmedim.
Patch Adams, Ölü Ozanlar Derneği… Robin Williams ise mutluluğa giden yolda ışığı gösteren, eğlenceli, mücadeleci rollerin seçilmiş insanı. Bir duyuyoruz ki; “yalnızlıktan” intihar etmiş. Nasıl bir çelişki, bu konuda fikrinizi öğrenebilir miyiz?
Bir kere dünyada en önemli olan şey; “iyi hayat açısından bağ kurmak… Bağ kurmak da; karşımdaki için önemli olanı, önemli olan saymak ve yardım etmeye hazır olduğunu hissettirmek. O’nun yerine problem çözmeyi değil, yardım etmeye hazır olduğunu hissettirmek tarafı var. Genellikle yukarıya çıktıkça insanlar, kurdukları bağlar zayıflar.
Hele sanatçılar açısından bakarsak… Onlar için başka birinin derdi ile ilgilenmek söz konusu olamaz. Her şeyin merkezi kendileridir. Çevrelerindeki insanlara ihtiyac olduğu zaman orada olsun isterler. İhtiyacı olmadığı zaman görünmez olmalarını beklerler. Sanatçılar açısından durum biraz böyle… Bağ kurma yetersizliğidir. Bu kalabalıklar içinde yalnız kalırlar. Ve bunu anladığı zaman insanlar, bazen film kopar…
Bir de tabi bilmediğimiz bir taraf daha var. Bipolar insanlar yukarıda müthiş yaratıcı, etkili, eğlendirici veya ufuk açıcı, düşündürücü olabilirler… Aşağıda oldukları zamanda da onları görmezsiniz. Hep yukarıdayken, yukarıdaki kişilikleri ile tanırsınız. Robin Williams için durum nedir bilmiyoruz. Belki o da bipolardı ve biz onu hep yukarıdayken görüyorduk. Yani bilmiyorum hakikaten katkım olsun diye söylüyorum.
Kuralcı mısınız?
Çok sıkı değil ama kendime karşı daha kuralcıyım. Çevreme karşı hayatımın bu döneminde daha esneğim. Eskiden daha kuralcıydım. Şu anlamda; benim hayatımda hep disiplin olmuştur. Alman eğitimi ve terbiyesi aldım. Annem de yönlendirmiştir. Beni harekete geçiren motivasyondan çok disiplindi…
İş ve özel hayat dengesini nasıl sağlarsınız?
İş hep ağır bastı hayatımda… Eşim bir hekim kızı, ben aynısı memur, orta halli bir ailenin çocuğuyduk ikimiz de… Dolayısıyla hayatımızda biriktirdiklerimizi bütünüyle iki kafayı birleştirerek yaptık. Onun için iş benim hayatımda önceliğim hep oldu. Ama şu var; eşimle hep el ele ilerledik. Halen el ele uyuruz. Çocuklar ikinci planda kalmıştır, doğru ama eşim hiçbir zaman ikinci planda kalmamıştır.
Sizce başarının sırrı nedir?
Basit ve küçük şeyleri her gün düzenli ve özenli yapmak. Çok kolay bir tanım. Kim görüyor, kim anlıyor önemli değil. Ben görüyorum ve önünde sonunda görülüyor. Bugün de çalışmamın sebebi bu… Bana karşı bir teveccüh var. Yaşlanmanın getirdiği doğal bir sonuç hayatın dışında kalmaktır. Yani insanlar sizi daha az önemser. Ancak kendi yaşıtlarınızla olduğunuz zaman ama orada da herkes kendi sorununu anlatır. Ben bütün bunların dışında şanslı bir yaşlılık yaşıyorum. Niye? Büyük bir teveccüh görüyorum. Şimdi bunun hakkını vermek lazım. Bu nasıl olur? Okumak, üzerine koymak, günün ihtiyaçlarıyla birleştirmek.